Beyin Yoksa Ağrı da Yok

1980’lerde gerçekleştirilen bir çalışmada bir kent hastanesinin 10 yıllık kayıtlarından, safra kesesi ameliyatı olan hastaların ameliyat sonrasında aldıkları ağrı kesici miktarlarını inceleyen bir bilim insanı, pencerelerinden ağaçların göründüğü odalarda kalanların daha az ağrı kesici kullandıklarını tespit etmiştir. Kronik ağrılardan muzdarip hastalarla yapılan diğer çalışmalarda da “olaylar karşısındaki kontrol duygusu” gibi bir takım psikolojik değişkenlerin manipülasyonu sonucunda, ihtiyaç duyulan ağrı kesici miktarının, dramatik oranlarda azaldığına dair pek çok bulgu gözlenmiştir.

Bunun nedeni beynin, yalnızca bir acı-ölçermiş gibi, kısıtlı görevlerle sınırlı, aptal bir organ olmamasından kaynaklanır. Kuşkusuz beynin bazı bölümleri, objektif değerlendirmeler yapmanıza izin verebilir. Diğer yandan ise, ağrı ölçen o bölgelerin, ağrının ne kadarını kaydettiğini belirleyen pek çok başka unsur da vardır. Örneğin, memelilerde doğum sırasında ve annelik davranışıyla açığa çıkan oksitosin hormonu, doğum kanalındaki ağrıya duyarlılığı köreltebilir. Beynin ağrıya yönelik tepkiselliğinin çoğu, aynı anda yaşanan bazı duygularla ve ağrıya verilen bağlamsal anlamlarla, yapılan yorumlarla ilişkilidir.

Beynin ağrıyı yorumlanmasında ve dolayısıyla verdiği tepkilerden üç konu öne çıkar:

Birincisi, omurilikten beyne doğru yol alan objektif ağrı sinyali ile duygusal/yorumsal, sübjektif ağrı sinyalinin, birbirinden ayrıştırılabilir olmasıdır. Diğer deyişle, ne kadar ağrı hissettiğiniz ile ağrının ne kadar “kötü” hissedildigi, iki farklı şey olabilir. Bu đurumu “savaş”, “kanser” ve “popo aşındırma” senaryolarıyla örneklendirelim.

Birinci senaryoda etrafta insanların katledildiği kanlı bir savaşın ortasında yaralı bir askeri hayal edelim. Yarası hayati olmamakla beraber muharebe alanından çekilmesi gerekecektir. İkinci senaryoda karaciğer kanseri olan birisine deneysel bir ilaç verilmiştir. Birkaç gün içerisinde karın bölgesinde korkunç bir ağrı başlar ama bu ağrının aslında verilen o ilacın tümör hücrelerini öldürmeye başlamasının bir işareti olduğunu düşünür. Üçüncü senaryo halı üzerinde çoşku. içinde seks yaparken popusunu halıya sürtmekten derisini sıyıran bir kişi olsun. Bütün bu insanların paylaştığı ortak nokta ne midir? Ağrıyı o kadar kötü biçimde hissetmeyecek ve belki de şunlardan birini düşünüyor olacaklar. “Artık savaş bitti” “ilaç işe yarıyor, sanırım kanseri yeneceğim” “halıya mı sürtmüşüm” beynin ağrıyı yorumlama şekli koşullara göre değişen aşırı öznel bir niteliğe sahiptir.

Benzer bir durumu, titizlikle gerçekleştirilmiş bir başka çalışmada, daha da açık olarak görmemiz mümkündür. Bu çalışmadaki gönüllüler kendilerine, hiçbir acı hissetmeyeceklerine yönelik hipnotik bir telkin yapılmadan önce ya da yapıldıktan sonra, ellerini sıcak suya sokmaktadırlar. Ellerin suya sokulduğu her iki aşamada da beyin görüntüleme teknikleri kullanılarak beyinde hangi bölgelerinin aktifleştiği, gözlenmektedir. Beynin duyumsal bilgiyi işlediği bölgenin (ağrı ölçücü bölge), her iki deney koşulunda da eş düzeyde aktif olmasına; bunun da her iki durumda, aynı sayıda “ağrıya duyarlı reseptör’ün tetiklenmiş olduğuna işaret etmesine karşın, beynin duygusal bölgeleri, yalnızca hipnoz öncesi durumda aktive olabilmiştir. Diğer deyişle objektif ağrı, her iki durumda da aynıdır. Ancak verilen duygusal tepki aynı değildir.

İkincisi, beynin bu daha duygusal bölgelerinin, sadece omuriliğimizden gelen ağrı bilgisine bizim nasıl tepki vereceğimizi değiştirmekle kalmayıp, yaşanmakta olan bu ağrıya omuriliğin de nasıl bir tepki vereceğini değiştirmesidir.

Üçüncüsü de tabii ki stresin burada da tüm heybetiyle sahneye çıkmasıyla ilişkilidir.

About The Author

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top